1950’leri bir daha hatırlayalım. - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

1950’leri bir daha hatırlayalım.

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

1944 yılında Türk İşçiler  Komünist Rum PEO sendikasından ayrıldılardı çünkü Enosis yanlısı bir mücadele sürdürüyordu! Türk işçilerinin sonradan “Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu” olarak bir çatı altında örgütlenmesi de bu tarihe denk düşer.

O yıllarda  Kıbrıs Türk halkı Rumlar’a karşın her yönden fakir ve zayıftır! “Okullaşması” gelişmemiş, cehaleti tavan yapmıştır! Fakat uyanıktır! Niçin İngiliz sömürgesi ile Rumlar’a karşı tepki gösterdiğinin ulusal  bilincindedir. Bu siyasi teyakkuzunun nedeni “okuyamamış” olmanın ezikliğinde “okumuş insanların” öncülüğünü kabul edip sindirmesidir. Bir diğer olumlu gerçek  ise Türk ahalinin önüne geçen “lider” insanların “idealist” olmaları mesela eğer “İngiltere adadan çekilirse Kıbrıs’ı ilk sahibi olan  Türkler’e iade etmesi gerektiğinin” mücadelesini verebilmeleridir…


Bunları durup dururken anlatmıyorum. 1974’den sonra Ecevit’in de vurguladığınca Türk halkı “mücahit” olmuştu ama cami çıkışlı, din uğruna mücadele etmemişti. Bugün entel gevezelerinin burun kıvırdıkları “vatan ve millet” için mücadele etmiş, ruhunu da Namık Kemal’le Atatürk’ten  almıştı.

RUM TOPLUMU: Oysa Rum toplumu her zaman “kilise” çıkışlı bir mücadele içinde oldu! Hâlâ taze anılarıyla yaşayan “Enosis”  ve “EOKA” bu gerçeğin ispatıdır. Nitekim 1950 Enosis  plebisiti de  kilise çıkışlı ve  Makarios damgalıdır! Kaldı ki Enosis Rum Ortodoks Kilisesinin  andıdır!

1950’ler Makarios’un siyaset sahnesine çıktığı yıllardır. Baf metropolitidir ama her papaz gibi siyasetin göbeğinde oynamaktadır. Enosisin gerçekleştirilmesinin öncülüğüne soyunurken hedefi bu mücadelesi ile “başpiskopos” olmaktır.                             Sonuçta “kiliselerde defterler açarlar ve Enosisi isteyenlerle istemeyenlerin “evet-hayır” imzalarıyla yeni bir dönem başlatırlar. Akel’in de “evet” dediğini hatırlatalım. Rum halkı  şimdilerde yine Rum Meclisinde alınan bir kararla hortlatılan 1950 Enosis plebisitinde  yüzde yüze yakınıyla “evet” der!

ENOSİS GERÇEKLEŞİR Mİ? Hayır! 1950’leri çok iyi hatırlarım çünkü Mağusa’nın Akkule mahallesindeki ikibuçuk kemerli, eski Osmanlı hanından bozma, iki büyük odalı, çatısı altında patriyakal aile sisteminin hüküm sürdüğü evimizde, babamızdan dedemize amcamızdan öteki aile fertlerimize kadar bu konular sürekli konuşulup tartışılırdı… Daha o yıllarda Akel nedir, Peo nedir, Türk İşçisi limanda niçin ezilmektedir bilir, Rahmetlik Dr. Fazıl Küçük, Faiz Kaymak,  Necati Özkan, Niyazi Manyera, Mithat Berberoğlu, Osman Örek gibi Türk halkının önderliği yapan liderlerin mücadelelerini dinlerdim.

Enosis gerçekleşseydi o yıllarda gerçekleşirdi çünkü henüz Ankara’yı uyandıramamış, yanı başında bir Kıbrıs davası olduğu gerçeğini anlatamamıştık. Her şey 1950’lerden sonra gelişti…

Bugün bu adada  Türkiye vardır!  Bu yalın gerçek ayni zamanda “çözümün anahtarıdır!” Rum Türkiye’nin adadaki varlığını kabul ettiği anda çözüm de gerçekleşir…


MEMLEKETİMDEN MANZARALAR: (ACI VAR ACI!)                                         

“Memleketimden manzaralar” diyeceğim de “acı var mı acı” demek daha doğru olacak! Çünkü:                                                                        Eğer memleketin Başbakan yardımcısı Meclis’te kürsüye çıkar da “müteahhitler yıllardır ihale komisyonunun keşif bedellerini kullanarak, kendi aralarında paylaşarak, bölüşerek, 5 liraya yapılacak olanı 6 liraya yapıyorlarsa  ve bunu bilmeyen yoksa, siyaseten birbirimizi döveceğimize; yanlışlığın devamına mı yoksa yeter deyip bunu durduracağımıza mı karar vereceğiz”  derse, evet acı duyarım!

Nitekim Güzelyurt hastanesinin yılan hikâyesine dönen ihalesi ile ilgili konuşan Serdar Denktaş, tutun ki memleketin bir de “müteahhitler” cephesinden ayazlanan  manzarasını böyle anlattı! Ki sonrasında Meclis araştırması için komite oluşturulması da istedi, Erhürman’ın da   başına getirilmesi teklifini yaptı..

OYSA: Bu sorunlar hiç yeni değil. Yine herkeslerin bildiğince bu ülkede “devlet işleri” öyle döndürülür! Her zaman bir “yiyen” vardır bir de “yediren!” Kimse kimseyi kara gözü kara kaşı için yedirmeyeceğine göre de vakti zamanında rahmetlik Denktaş’ın da  söylediğince “bu memlekette rüşvet vardır rüşvet” olayına dayalı dolaplar döner!

Ki  rastlantıya bakın Denktaş bu lafını Güzelyurt’ta söylediydi  de “siz Cumhurbaşkanısınız rüşvet var diyorsanız yapanı da biliyorsunuz” yollarındaki serzenişime, “ben söylerim  yetkililer bulsunlar” dediydi!                                                Neyse ki oğlu Denktaş yıllar sonra bir adım öne çıkarak “Meclis araştırma Komitesi” kurulmasına cevaz verdi. Verdi de inşallah bu da “Kıbrıs Türk Hava Yolları” araştırmasına benzemez!

FARKINDA MISINIZ:  Bütün sorunların “devlet zafiyetinden kaynaklı olduğunun!” İşte misal:                                                                 KKTC’ye ve yıllarca sürekli vapurlar dolusu arabalar gelirken, devlet ellerini ovuşturarak “oh oh, gümrük vergilerinden, harçlarından nemalanacağız” diyor muydu? Tabi ki?

Pekala ayni devlet  “bu kadar çok araba geliyorsa yeni yollara, yeni trafik düzenlemelerine, yeni kaldırımlara, yeni park yerlerine de ihtiyaç olacaktır, hemen planlamasını yapıp icraatına geçelim” de dedi mi? Tabi ki hayır!

Yeni inşaatlar yapılırken arabalar için  park alanları zorunluğu getirildi mi?  Tabi ki hayır!

Şimdi Meclis’te neyi konuşuyorlar?  “Park yeri olmadığı için uygunsuz yerlere park eden araçlara  asgari ücretin yüzde 10’luk   ceza yazılmasının  yüzde 5’e çekilmesini! çünkü ceza yiyenler ödeme güçlüğü çekiyorlarmış!

Gördünüz mü bu ülkede sorunlara nasıl çözüm buluyorlar! Acı var acı!

 


KISACA TAKILDIĞIM:        (GİDİ ALTIN KKTC!)       Bu“memleketin dağı taşı altındır” derlerdi de inanmazdım. Ki 1974’den hemen sonra bir gramı mı bile altın değerinde olan “esrar,” araba lastikleri içinde sahillerimize vuruyordu! Yeni keşfedildiğinde altınla elmasları nedeniyle Avrupa’dan Amerika’ya göç eden insanlara nazire Barış Harekâtından sonra da Türkiye’den   Kuzey’e akın akın akan insanlar altın değerinde evlere topraklara gark oluyorlardı! Ganimet’i de yabana atmamak gerekirdi, becerene köşe döndürdüydü… Bu ülkede ekonomi adına iki yakamız bir yere gelmedi ama bizim gibi rantı ekonomi yapıp Rum’dan kalan her şeyi altın değerine çıkaran   da dünyada olmadı… Kısaca dağı taşı altın olan bu memleketin, haberi dün gördük  artık “çöplüklerinden” bile altın çıkıyor, uğruna kavgalar kopuyor!  Gidi altın KKTC!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar